Prof. Dr. A.l.i.ş.a.n Y.I.L.D.I.R.A.N
O, bir vaha.
İsmine bile katlanamıyor mecra.

İmaj danışmanı desteği ile ekranlarda gözümüze sokulanlardan değil. Kaprisli değil, tevazu sahibi… Hak için, hakkıyla bilgi verenlerden.

A.l.i.ş.a.n hocayla ilk sohbetimizi kaldırdı YuhTuğb. Şuradan İzleyebilirsiniz…

Konu FOLİK ASİT çılgınlığı. Ama salt o da değil, mükemmel örnekler var.

Kahvaltılık mısır gevreği ve fıstık ezmesi, hangi doktorun icadı sahi? Un’a folik asit eklemek, hararetle niye savunuluyor?

Elden ele, dilden dile. Dostlara iletelim. “Aman etliye sütlüye dokunmayalım, biz ticaretimize bakalım” diyenlere değil sözüm. Onlar en önde izleyip görmezden gelmeye devam edebilirler.

İyiler yalnız değildir, birlikte iyileşelim.
ALTINI ÇİZEREK okuyalım.

Allah’a emanet olun sevgili hocam. Yazıda değindiğiniz üzere:
‘Şimdi onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan bir grup, Allah’ın kelamını dinleyip iyice anladıktan sonra, onu bile bile çarpıtırlar’ (2-75).

————————————————————————————————–

FOLİK ASİT ‘HİKÂYE’Sİ

Hikâye halk arasında aslı olmayan söz olarak anlaşılır…

Fakire olmadık laflar söyleyen arkadaşların (bilhassa OMÜ Tıp Fakültesi’nde öğrenci olup, dersimde veya sosyal medyada dürüstçe, nickname arkasına saklanmadan karşıma çıkacak cesareti olmayanları) ise, pek zannetmiyorum ama her satırını iyice okuyup anlamalarını hassaten tavsiye ederim.

Tarihte devamlı okumak, öğrenmek, gelişmeleri takip etmek gereken en eski meslek hangisidir? Herhalde, tıp doktorluğudur, bilhassa cerrahi olmayan dahili branşlardır.

Dünyada 1995, ülkemizde 2000’lerden itibaren tıbbî textbookların (ana veya baba kitap manasında) yerini digital ortamda devamlı güncellenen, bu sebeple arama ve taramaya büyük kolaylık getiren kaynaklar ortaya çıkdı. Bunların belli başlı olanları Uptodate, emedicine ve wikipedia’dır. Diğerleri ücretsiz erişim sağlamakta iken, kelime manası itibarı ile ‘Güncel’ demek olan Uptodate ücretli erişim sağlamaktadır. Akıllı telefon ve internet vasıtası ile bir kaç dakika içinde bir kaç anahtar kelime ile hasta yönetimi oldukça kolaylaşmaktadır, tabii İngilizce biliyorsanız…

Bu durum eski nesil doktorlar ile, yeni nesiller arasında çatışmalara da yol açabilmektedir. Günümüzdeki malpraktis (meslek hatası) korkusu yüzünden defansif tıbba (korkak, kendine ve hastanın immün sistemine güvenemeyen, ihtimaliyet hesabından anlamayan, şu ilacı almazsan, şu aşıyı olmazsan ölürsün diyen Rockefeller tıbbı), böylece yan dalları ve onların kılavuzlarını (guideline) ihdas etmesine yol açmış, böylece Uptodate gibi digital textbooklar vazgeçilmez hale gelmişdir. Genel dahiliye, genel pediatri dolayısı ile bütüncül tıp hemen hemen tarihe karışmış, her hangi bir branşta uzmanlığı olan hocaların diğer branşlar ile ilgili görüş serdetmesi yadırganır hale gelmiştir.

Eski hocalar bu kaynaklara pek güvenmemekte, yeni kuşaklar ise tamamı ile ispata dayalı (evidence-based, müdellel) olduğunu zannederek aşırı güvenmektedirler. Hoca amfide dersi anlatırken çaktırmadan telefon ile uptodate’den güncel bilgilerle olan farklılığa istinaden hocayı zor duruma sokup, sonra bunu sosyal medyada paylaşarak kendine pâye biçmekte olan zeki gençler var. Şimdi fakültede profesör olmakla, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin 59 hastanesinde amfi dersi anlatmadan profesör olmanın farkını fehmedebilir miyiz lütfen?

‘UPTODATE’ Nefroloji uzmanı Dr. Burton Rose tarafından 1992’de kurulmuş, kendisi 24 nisan 2020’de ölmüş, toprağı bol olsun (1). İlaç firmaları tarafından desteklenmese de, çıkar çatışmasına müsaade etmediğini söylese de, bir araştırmada Uptodate’in en az altı makalede kendilerinin belirtmediği yazar-sanayi çıkar çatışması tespit edilmiş  (2). Başka bir makalede UptoDate gibi digital textbooklar ile wikipedia karşılaştırılmış (3), başka bir yazıda da wikipedia’nın diğerlerinden daha iyi olduğu iddia edilmiş (4).

Fakiri bilenler bilir, hayatın ilk iki yılında aşı yapılmasının hayatın ilk gününde K vitamini uygulamasının mahzurlu, bebeklere hazır mama verilmesinin uygun olmadığını, akıl, mantık ve tecrübeye dayanmayan bilime güvenilmeyeceğini, bütün bunların millet ve memleketimizin âlî menfaatleri açısından muhakkak yerli ve millî olması gerektiğini izhar etmişizdir (5, 6, 7). Gebelikte ceninde anomalilerin önlenmesi maksadı ile muhakkak verilmesi istenen folik asit kullanılmasının doğru olmadığını daha evvel de belirtmiştim (8). Konu hakkında efkâr-ı umûmînin ve meslektaşlarımızın bilgisinde noksanlıklar olduğu veçhile etraflıca ele almak lazım geldi. Başlıklar halinde ele alalım….

CENİNİN KATLANMASI  (EMBRYONIC DISC FOLDING)

Evvela basitçe konunun ehemmiyetinin nereden geldiğini hatırlatalım, anne ve babanın cinsiyet hücrelerinin bir araya gelmesi (ilkah) annesinin ve babasının genlerinden tam yarısını rastgele (sözün gelişi!) olarak alması ile ayrı bir canlı ortaya çıkar ve hayatının dokuz ayını annesinin karnında bebek olarak dünyaya gelmeyi beklemesi ile geçer. Bu gebelik mahsulü ilk bir kaç haftada düz bir tabak gibidir sonra her iki ucu katlanarak bir tüp haline gelir, ki linkteki videoda gösterilmiştir (9).

Kur’ân-ı Kerîmde embriyoloji

En bilinen ayet/ler mü’minun suresi 12-14. ayetler olup Diyanetin mealine (10) göre;

      1. Gerçek şu ki biz insanı çamurdan alınmış bir özden yaratıyoruz; 13. Sonra onu sağlam bir korunakta nutfe haline getiriyoruz.
      2. Ardından nutfeyi (döllenmiş yumurta) alakaya (rahimde asılıp beslenen embriyo) çeviriyor, alakayı şekilsiz et (görünümünde) yapıyor, bu etten kemikler yaratıyor, daha sonra da kemiklere adale giydiriyoruz; nihayet onu bambaşka bir yaratık halinde inşa ediyoruz. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir.

Meâldeki ‘çamurdan alınmış bir öz’ kelimesi Kur’an’da ‘sülâletin min Tîn’ olarak geçer. Fakir bunu ‘sülalenizin özü-müşterek genleriniz’ olarak anlamaya meyyal, en doğrusunu Allah cc bilir.

Bu hususta, Kur’an-ı Kerîm’in insanlara değişmez bir bilgi ve yol gösterici olduğuna dair bir makale (11) ve konunun uzmanı Dr. Keith L. Moore’un embriyonun gelişiminin yukardaki ayetlerle aynı olduğunu anlattığını (12) görebilirsiniz, bu da bir başka yazı konusudur!

GEBELİKDE FOLİK ASİT TAKVİYESİ

Yukarda belirttiğim gibi, ‘bazı’ doktor arkadaşlar hemen Uptodate’e girip, linkini verdiğim Dr. Laura M. Goetzl’ın gebelik mahsulünde sakatlığı (nöral tüp hasarı=NTH) önlemek maksadı ile folik asit takviyesini tarif eden makalesini (13) okuyup, folik asit takviyesine nasıl karşı çıkılır, bu ne menem gericiliktir diyorlarmış!

Mevzûbahis makaleyi özetlemek maksadımız dışında olduğu için üç hususu belirtmek kafi olacaktır;

Birincisi: folic acid supplementation (takviye, günlük bir adet 4 mg tablet alınması), fortification (güçlendirme) beslenmede folik asit katkılı tahıllar olması olarak iki farklı, hatta ikisi birden olmak üzere, üç farklı metot kullanılmaktadır.

İkincisi: Makale folik asit ve folatın birbiri yerine kullanılan terimler olduğunu, folatın gıdalardaki form olduğunu, folik asitin ise sentetik olduğunu söylüyor, sonra her iki molekülün de aktif form olan L-5-metiltetrahidrofolata dönüşerek etki ettiğini söyleyerek optik çarpıtma yapıyor, üstelik verdiği kaynağın özetinde de bu durum fark edilebilir (14).

Üçüncüsü: Uptodate’deki makalenin NTH’nın önlenmesi için folik asit takviyesinin etkili olduğunun delili başlığı altında verdiği yayınların hiç birisi çift kör, tesadüfî araştırma değildir.

Resim 1. NTH’lı bebek. Fakir meslek hayatında bu bebeklerden ve çocuklardan yeteri kadar gördü ve sorguladığında gebelikte uygun dozda folik asit kullananların da olduğunu farketti.

FOLAT PATİKASI*

(*pathway’in Türkçesi olarak teklif ediyorum)

Evvela temel bilgilere hakim olmak lazım: bahsedilen moleküllerin diğer adları nelerdir, moleküler yapıları nasıl, metabolizmada ve genetik olaylardaki tesirleri nelerdir?

  • Folat: Levomefolik asid, tetrahidrobiopteridin (BH4), 5-metil tetrahidrofolik asit (FH4), vitamin B9, tabii-kullanılabilir moleküldür ve fenilalanin, tirozin ve triptofan hidroksilaz enzimlerinin kofaktörüdür. Katekolamin ve serotonin üretiminde yer alır. Fenilalanin hidroksilaz enzim eksikliğinin fenilketonüri hastalığına yol açtığını da hatırlatmalıyım. Ayrıca metil vericisi, metionin sentezi ve dolayısı ile iltihabi homosisteinin azaltılmasında görev alır. Et, karaciğer, inek sütü ve yoğurtta kâfî miktarda bulunur, yani eksiklik olması ihtimali hemen hiç yoktur (15).
  • Folinik asit: Leukovorin, 5-formil tetrahidrofolat
  • Folik asit: Pteroil monoglutamik asit (FH2), Dihidrobiopteridin (BH2), sentetik molekül- kullanımı kısıtlı, bir vitamin değil ‘vitamer’dir! Kullanılabilmesi için evvela FH4’e dönüşmesi gerekir. Tetkiklerde ölçülen budur.
  • Aminopterin: 4 amino-Folik asit, 4 amino-pteroil monoglutamik asit
  • Metabolize edilememiş Folik asit: Folik asit (FH2) dışardan alındığında, ancak az bir kısmı FH4’e çevrilebilir, kalanı dolaşımda metabolize edilemeden gittikçe artar ve folat reseptörlerinin dengesini bozar (16, 17).
  • Neopterin: Makrofajların salgıladığı bir iltihap molekülü yani hastalık göstergesidir (18).
  • Thalidomide: Anne karnında fetusun gelişimini bozduğu piyasaya çıktıktan sonra anlaşılan kusmayı önleyici ilaç, 1961’de kullanımdan kaldırıldı. Bugün cereblon üzerinden anijiogenezi ve TNF’ü inhibe ettiği için bazı kanserlerin tedavisinde kullanılmaktadır (19). Folik asit ile bağlantısını aşağıda bulacaksınız.

Şekil 1. (15) Folat, folik asit ve benzerlerinin moleküler formülü. Folat’da soldan ikinci halkanın azot atomunun çift çizgi ile gösterilen kovalan bağı olmadığını buradan metil grubu alıp verebildiğini, folik asit’de ise kovalan (sabit) bağ olduğunu  hatırlatalım. Folat, Folinik asit ve levomefolik asit’de azot atomuna bağlı dörder proton (hidrojen) olduğu halde,  Folik asit, Aminopterin, metotreksat ve neopterinde 1-3 proton vardır. Ayrıca folik asit molekülünün kanser tedavisinde hücre bölünmesini engelleyici olarak kullanılan aminopterin ve metotreksata yakınlığını da görmek lazım!..

Yukardaki bilgi ışığında kafa karıştırma işleminin nasıl yapıldığını gösterelim; Tıp Fakültesinden mezun olduktan hemen sonra ‘osmosis.org’u kuran (facebook/metaverse kurucusu Zuckerberg gibi olabilir mi?) ve online tıp eğitiminde köşebaşını tutan Shiv Gaglani’nin ‘Folic acid deficiency’ başlıklı sunumuna dikkatlice bakıldığında folate ve folik asit farkından bahsedilmeksizin folik asit molekülü ön plana çıkarılmaktadır (20).

Şekil 2. Osmosis.org’da folat ve folik asit formülü olarak hangisi verilmiş? Aralarındaki fark verilmiş mi?

FOLAT METABOLİZMASI VE EHEMMİYETİ

Folat (FH4) barsaklardaki bakteriler tarafından shikimate patikası kullanılarak üretilir (21). Bu patika bitki ve barsaklarımızdaki mikroorganizmalarda bulunur ve nörotransmitterlerin yapıtaşı olan triptofan, tirozin ve fenilalanin üretiminin başlıca yoludur. Triptofan ve fenialanin esansiyeldir, antimikrobial ve herbisid (glifozat) üretimi ve bunların insan üzerindeki yan tesirleri bahs-i diğer (22).

Şekil 3. Folat (FH4) ‘tek karbon verici havuzunun esas unsuru olup, DNA’nın yapı taşı olan pürinlerin ve metioninin sentezini temin eder (23). Folik asit (FH2) ise  bu dairede ‘artık’ maddedir ve ancak dihidro folat reduktaz (DHFR) ile bu daireye katılabilir (sağ alt köşede, DHFR resimde gösterilmemiş) (24).

Şekil 4. Folat aynı zamanda metionin dairesine iştirak ederek transkobalamin (B12 vitamini) yardımı ile homosisteinin metionine dönüşmesi sülfürlü aminoasit sentezi (transsülfürasyon) ve hücre apopitozuna tesir eder (23).  Daha teferruatlı şemayı wikide levomefolik asit konusunda görebilirsiniz.

Wikipathways’de folat patikası ise güçlü bir bilgisayarla bile incelenmesi zor, anlaşılması müşkildir, ama eğer görebilirseniz folik asit ve folat ayrı ayrı verilir ve farklı etkileri olduğu hemen anlaşılabilir (25). Hemen bu noktada bir tek insan hücresinde yüzlerce patika olduğunu, bunların nasıl ustaca kullanıldığını, husule gelen ‘mutasyonların’ daima hastalığa yol açtığını düşündüğümüzde, ihtimaliyet hesabına göre kainatın, mahlûkâtın ‘evrim’ ile kendi kendine ortaya çıktığını iddia etmenin matematik olarak mümkün olmadığını söylemek farz-ı aynıdır!…

Folat (FH4)’ın hücre ve dokulardaki temel vazifeleri şunlardır:

  • Kök hücre farklılaşması
  • Histon metilasyon ve asetilasyonu ile genomun epigenetik düzenlenmesi
  • Metionin sentezi
  • Vasküler enflamasyona (damar iltihabı) yol açan homosisteinin azaltılması

Nitekim 2019’da yayınlanan bir makalede; Folik asit takviyesinin bir dogma yani inanç olduğu söylendikten sonra, homosisteinin hücre için vazgeçilmez olan  ‘metilleme’ işleminin toksik inhibitörü olduğu ve üremeye menfi tesiri olduğu, bilhassa MTHFR mutasyonu varlığında metabolize edilemeyen folik asit miktarının arttığı, bu durumun da Michaelis-Menten enzim kinetiği ile enzimi baskıladığını, dolayısı ile artmış folik asitin toksik tesirlerini izah etmektedir (26).

Ayrıca, yeni bir bilgi olarak folatın barsaklardan emilmesini temin eden SLC46A1 geni tarafından üretilen proton-coupled folate transporter proteinidir ve bu genin ırsî bozukluğunda herediter folat malabsorbsiyonu denilen hastalık ortaya çıkar. Bu proteinin kan beyin bariyerindeki noksanlığında ise beyin folat eksikliği hastalığı gelişir (27).

Bir başka husus ise folat ve folik asitin hücre içine alınmasını temin eden reseptörler olup, dört isoformu bilinmektedir. Bunların ikisi hücre sathında, biri salgı şeklinde, biri ise genomda belirlenmiştir. Sıhhatli dokuda bu reseptörler çok az iken, hızla bölünen kanser hücrelerinde (ve fetusda) miktarı artmaktadır ve bu konudaki bilgiler çok sınırlıdır. Folat patikasının yeni bir kullanım alanı ise, folik asite tıbbî inorganik metaller bağlanarak teşhiste ve bilhassa kanser tedavisinde denenmesidir (28).

FOLİK ASİT TARİHÇESİ, DİPSİZ KUYU

Dipsiz kuyu çünki, yaklaşık iki yıldır okumaya ve bağlantıları anlamaya çalışıyor ve organik kimya ve fitoterapi bilmediğime hayıflanıyorum. Tıbbın tarihi bilinmeden fizyopatoloji, dolayısı ile moleküler tıbbın doğru anlaşılması muhaldir. Hücre fizyolojisinde, hatta hayatiyetini idame ettirmesi ve kansere dönüşmesinde folat patikasının ehemmiyeti tahmin edilenin çok üzerindedir. Bu bakımdan iki meşhur patolog Lucy Wills ve Sydney Farber’i bilmek icap eder.

Dr. Lucy Wills 1931’de Hindistan’daki kadın dokuma işçilerinde açlık ile ortaya çıkan makrositer aneminin ‘marmite’ denilen bir çeşit mantar usaresi yediklerinde düzeldiğini buldu ve bunu deney hayvanlarında da gösterdi. Marmite ve ıspanak gibi yiyeceklerde bulunan folik asitin (folium=yaprak) bundan sorumlu olduğu, sentetik ve tabii moleküllerin farklı olduğu ise aşı ve siyanür üreten Lederle Laboratuarı (daha sonra Wyeth)’nda 1943’de anlaşılmıştır. Folat gibi, noksanlığı halinde makrositer anemiye sebeb olan B12 vitamini ise 1948’de keşfedilmiştir.

Aynı yıllarda Dr Hitchings ve Dr. Elion folik asit verilmesinin tümör gelişimini artırdığını (dikkat!) anladılar ve folik asit antagonistleri (tersine etki gösteren) geliştirmeye başladılar ve 1988’de bununla Nobel ödülü aldılar. Aynı bulguyu elde eden Dr. Sydney Farber ilk bulunan folik asit antagonisti aminopterini patolog olduğu halde (çocuk doktoru değil yani!) lösemili çocukları tedavi etmekte kullanmaya başladı. Benzer bir madde olan ve bugün halâ yaygın olarak kullanılan metotreksat, folik asitin (FH2), folat (FH4)’e dönüşmesini sağlayan dihidrofolat redüktaz enzimini baskılayarak ve böylece DNA tamirini bozarak hücrelerin yaşamasını ve bölünmesini önlemektedir. En çok ve en hızlı büyüyen bakteri ve tümör hücreleri olduğu için antibiyotik ve kemoterapi ilacı olarak kullanılmaktadır ama aynı tesiri normal insan hücresine de göstermektedir.

Bu ilaçların kanser tedavisinde kullanıldığı hamile kadınların çocuklarında NTH görülmesi ile 1950’lerde folik asit eksikliğine bağlı olduğu kanaatine husule getirdi (29). Bu bilgileri edindiğim 29 nolu makale, daha 1931’de fare deneyi yapan Dr. Wills’i unutup, folik asit eksikliğinin NTH’na yol açtığı hakkında verdiği makalelerin hiç birisinin çift kör, tesadüfi veya hayvan deneyi olmadığını söylemiyor. Yine daha o tarihlerde bile homosisteinin metilasyonunun sadece folat (FH4) ile yapılabildiği ve bunun için kullanılan molekülün S-adenozil metionin (SAMe) olduğunun anlaşıldığını aynı makaleden öğreniyoruz (29).

Ancak bu makalelerde fenilketonüride eksik olan ve fenilalanini tirozine çeviren fenilalanin hidroksilaz enziminin kofaktörünü 1958’de bulan Seymour Kaufman’dan ve bulduğu pteridine yani tetrahidrofolatdan bahsedilmiyor (30). Fenilketonürinin hikayesini ve öjenik bağlantısını Topuk kanı ile ilgili yazımızda bulabilirsiniz (31).

BESLENME ve VİTAMİN ÇILGINLIĞI

John Harvey Kellogg

Devam etmeden evvel 20. Asır başlarında beslenmenin hastalıklar ve genetik ile, öjeniklerle münasebeti hakkında hatırlatma yapılması icap eder. Bu konuda o yıllarda iki önemli kişinin çok büyük tesiri vardır.

John Harvey Kellogg (1852-1943) kahvaltılık mısır gevreği ve fıstık ezmesini icat eden, aynı zamanda öjenik olan tüccar doktordur. Bu icatlarının ‘et’in yerini tutacağını iddia ediyordu. Amacı libidoyu baskılayarak nüfusu azaltmak idi. Barsak florasının yiyeceklerle alakasını ve hastalıkların barsaklarda başladığını biliyordu. Lavmanla barsak temizliğini ve cinselliğin azaltılması için vejetaryenliği tavsiye ediyordu.  Bu durum yedinci gün tarikatından olması ile alakalı idi, bu tarikatın ülkemizde de mensupları olduğu da bilinmektedir (32). Hayatının son otuz yılını öjenik faaliyetlere harcadı, soy iyileştirmeyi ve melezliğin önlenmesi hedefini güden vakfın kurucularındandı (33).

Weston A. Price

Kellogg ile aynı dönemde yaşamış Kanadalı diş hekimi, kurmuş olduğu kâr amacı gütmeyen vakıf, hâlâ sanayileşme ile sağlıksız beslenmenin insan sağlığı üzerine kötü etkileri hakkında bilgilendirmeye devam etmektedir.

Price batı toplumlarında yaygın görülen kronik hastalıkların tabiat ile iç içe yaşayan yerlilerde görülmediğini, bunun sağlıksız beslenme ve diş çürüklerinden kaynaklanan kronik iltihaba yol açtığını (fokal enfeksiyon teorisi) düşünüyordu, bu sebeple çürük dişlere kanal tedavisi yapılması yerine tamamen çekilmesini tavsiye ediyordu. Kendisinden beslenmenin Darwin’i olarak söz edenler olduğu gibi, bilimsel olmaktan çok evangelist olduğunu söyleyenler de vardı (34).

Linus Pauling

Soğuk algınlığında hâlâ C vitamini kullanılmasının mucidi, tarihte tek başına iki defa nobel ödülü almış yegâne kişidir, doktor değil kimyagerdir. Bugün bile tedavisi zor bir hastalık olan nefritik sendroma 40 yaşında yakalanmış olmasına rağmen 93 yaşına kadar sağlıklı olarak yaşamıştır. İdrar muayenesinin fizik muayenenin parçası olduğunu söyleyen Dr. Thomas Addis tarafından iyileştirilmiştir.

Pauling, atomlar arasındaki kimyevî bağların babası olarak biliniyor. Atomların nasıl bir araya gelerek molekülleri husule getirdiklerinin temelini belirlediği için 1954’te Nobel Kimya Ödülünü kazandı. Pauling tarihte ilk defa 1949’da, bir hastalığın (orak hücre anemisi) moleküler bozukluklara bağlı olduğunu tarif etmiş ve bu hastalık irsî olduğu için moleküler genetiğin başlangıcı kabul edilmektedir. Daha o zaman şizofreninin de böyle bir hastalık olduğundan şüphelenmiştir (35).

Abram Hoffer’in psikiyatride niasin (B3 vitamini) makalesini okuduktan sonra ‘Ortomoleküler Tıp’ (doğru molekülün doğru yer ve zamanda verilmesi manasında) mefhumunu ortaya atması, megadoz C vitamini ile kanserin tedavi edilebileceğini iddia etmesi bilim dünyasında (muhtemelen RF tıbbı) ağır şekilde itham edilmesine yol açmış  (36). Ki, buraya bir mim konulması lazım gelir.

Atom bombasına karşı çıkması, Sovyetleri desteklemesi, Vietnam savaşına karşı çıkması ise, kendisinin fakir için ‘kahraman’ olmasına kafidir. Pauling’e “Hangi Nobel Ödülü daha önemli?” diye sorulduğunda hep aynı cevabı verirdi. “Barış Ödülü. Kimya ödülünü yapmaktan zevk duyduğum işler için verdiler bana. Barış ödülünü ise yapmak zorunda kaldığım işlerden dolayı aldım, onu almak bana ve aileme çok pahalıya mal oldu. Bu çabalarım bana zevk vermedi. Ancak onlar benim görevimdi” demiştir!

Tarihte ilk defa Dr. James Lind tarafından tarif edilen, yelkenliler ile kıtalararası seyahat eden denizcilerde görülen ve dişlerin dökülmesine ve yaraların iyileşmemesine sebep olan ölümcül iskorbüt (İngilizcesi scurvy=pislik) hastalığının portakal ve limon ile iyileşmesi, 1928’de Albert Szent-Györgyi tarafından ayrıştırılan C vitamininin (Ascorbic acid=scorbit yok manasında) bulunmasına yol açmıştır (37).

İnsan vücudunda sentezlenmeyen C vitamini, bütün dokuları ayakta tutan kollagen sentezinden sorumludur ve hücrelerin temel ihtiyaç maddelerinden biridir (38).

Bunları okuduktan sonra folik asit ‘hikâyesi’nin vitamin çılgınlığı ile bağlantısını tekrar düşünmek lazım değil mi?

Dr. McBRIDE ve GEBELİK KUSMASI

Aralık 1961’de Avustralya’lı bir kadın doğumcu olan Dr. McBride  Lancet’de yayınlanan kısa yazısı ile gebeliğinde Thalidomide kullanan kadınların bebeklerinde çoklu ve ağır anomaliler görüldüğünü bildirdi, böylece meşhur oldu ve ödüllendirildi. İlaç Avrupa, Kanada ve Avustralya’da binlerce sakat bebek ve ölüme yol açmıştı.

Dr. McBride 1972’de imipramin için de benzer bir iddiada bulundu fakat bu durum kabul görmedi. Daha sonra Doksilamin-Piridoxin (B6 yani) (piyasa adı Debendox veya Bendectin)’in de sakatlık yaptığını iddia etti ve üretici firma bu ilacı 1983’de piyasadan çekmek zorunda kaldı. Bu ilaç hâlen ülkemizde başka bir isim ile kullanılmaktadır ve yakın zamanda etkinliğinin de olmadığı, yan etkilerinin gözden geçirilmesi gerektiği de söylenmiştir (39). NTH’li bebek gören doktorların anneye bu ilacı kullanıp kullanmadıklarını sorduğunu duyan var mı?

McBride, 1987’de çocuk doktorluğundan gazeteciliğe geçen Norbert Swan tarafından 1982’de yaptığı bir yayında sahtecilik ile suçlandı. McBride kendisini ilaç firmalarının sıkıştırdığını öne sürse de mahkeme suçlu buldu. Aynı mahkeme McBride’ın 1976-1988 arasında yaptığı sezaryenlerin 44’ünde kusurlu olduğuna da karar verdi, ancak bu davalardan, vakaların acil olduğu için uygun tavsiyede bulunamadığı biri hariç hepsinden beraat etti.

McBride Thalidomide’in ‘mutagen’ olduğunu da 1994’de BMJ’de yayınladı (40).

THALIDOMIDE, PRİMODOS ve Dr. Isabel GAL

Paul Erlich, 1900’lerin başında yayınladığı ‘Side-chain theory’ ile immünolojinin ve belki de ölü hücreleri boyayan trypan blue’yu keşfetmesi ile de flovsitometrinin temelini atmış ve tıbda yeni bir dönem başlamış, ilk defa ‘görünmeyene’ nüfuz edilmişti. Üstelik, daha o zaman bile, bu kimyevi maddelerin çok az bir miktarının bile fetüste anomaliye sebep olduğu gözlenmişti (41).

Thalidomide felaketi önlenebilir miydi? Lancet’de 1998’de yayınlanan makalede bu soru ele alınmış, plasentanın zararlı maddeleri geçirmediğine inanıldığını, teratoloji (doğuştan gelen bozuklukların incelenmesi bilimi)nin memeli fetuslarını ancak 1930’lardan sonra incelemeye başladığını, dolayısı ile bu felaketin birdenbire ortaya çıkmadığı anlatılmaktadır (42). Daha sonra NTH’ya yol açtığı anlaşılan ve ‘kimyevî veba-pharmaceutical plague’ olarak adlandırılacak olan, ‘tamamen zararsız, harika’ diye reklamı yapılarak 46 ülkede piyasaya sürülen thalidomide, yalnızca iki ülkede ABD ve Türkiye’de, herhalde moleküler gündemi takip eden Dr. Kelsey ve Vt. Süreyya Tahsin Aygün tarafından ülkelerine girişi önlenmişti (41).

NTH konusunda folik asit, thalidomid ve debendoxdan başka hemen hemen aynı tarihlerde gündeme gelen bir başka ve çok mühim olay ise, Primodos (hormon ölçen gebelik testi) skandalıdır. O dönemde gebelik, ancak kurbağa metodu ile doktorlar tarafından tespit ediliyordu ve primodos mahremiyeti sağladığı için çok tutulmuştu. Verilen hormon kadında adet görmeye yol açmışsa hamile olmadığı anlaşılıyordu. Eğer adet görmemişse gebeliğin varlığı anlaşılıyordu. Gebeliğin erken dönemi olduğu için anne karnındaki fetusda NTH ve diğer anomalilere yol açtığını ilk defa bir çocuk doktoru olan Dr. Isabel Gal fark ederek yayınlamıştı.

Halbuki, doktorlar o günlerde, verilen bu hormonların gebelikte zaten yüksek miktarda salgılandığı için zararsız olduğunu zannediyorlardı. Bu sebeple, kadıncağızı bunu yayınladığına pişman ettiler ve test uzun süre piyasada kaldı (kamuoyunu folik aside alıştırmak maksadını sezinliyorum), üstelik ‘İlaç emniyeti komitesi’ testin gebelerde kullanılmaması kararı verdiği halde! Olay 2017’de ‘İngiltere İnsan İlaçları Komisyonu’ tarafından Primodos ile anomaliler arasında illiyet olmadığı sonucuna varılması ile devam etti. Ardından 2020’de Lordlar Kamarası üyesi Barones Cumberledge tarafından yayınlanan bağımsız rapor ile hükümetin primodosun yol açtığı ‘önlenebilir zarar’ sebebi ile özür ve tazmin yoluna gitmesi gerektiği açıklandı (43, 44).

MEŞHUR VİTAMİN ÇALIŞMASI ve DR. SMITHELL

Bütün bu olayların fetusa tesirinin en yoğun bir şekilde ortaya çıktığı ve araştırıldığı ülke İngiltere idi. Folat patikasının fetusda NTH’ya sebep olduğunu ilk yayınlayan Dr. Smithell thalidomide ve primodos facialarının çoktan ortaya çıktığı 1976’da bile hâlâ bütün NTH’lar vitamin eksikliğine bağlı imiş gibi rakam vermekte ve anomalili bebeklerin anne karnında tespitinin mümkün olmasına rağmen nihai hedefin düşük yaptırmaktan ziyade mutlaka sıhhatli bebekler olmalı (öjeni) dediğini görüyoruz (45). Kronolojik olarak; 1957’de Thalidomide keşfedilir, 1958’de gebelik testi Primodos piyasaya çıkar, 1961’de Smithell buna bağlı anomalili bebekleri ve 1965’de de folik asit eksikliğini ilk defa yayınlar. Aynı zamanda çocuklara zulmü önleme derneğine (NSPCC) yardım eder (false flag?) (46). İngiltere’de kürtaj kanunu 1967’de çıkarılır.

Bütün bunları denetleyen kuruluş olan ‘tıbbî tetkik heyeti’ (MRC)’nin folik asit araştırması insanlar üzerinde çift kör tesadüfi çalışma etik olmadığı için büyük münakaşalara sebep olmuş (47). Sonunda plasebo verilmeden çalışma ancak 1991’de yayınlanabilmiş ve sadece, daha evvel NTH’lı bebek doğurmuş kadınlarda risk yüksek bulunmuş. Hemen aynı yıl gebelik öncesi klinikleri kurulmaya başlanmış ve ‘build better baby’ mottosu ile vitamin furyası başlamış (48). Bu motto ise yine öjeniklere dayanmaktadır (49).

Dr. Smithell, teratojen olduğu şüphesi olan thalidomid faciası önlenebilir miydi diye Lancet’e yazdığı yazı ile soran kadıncağıza (42) taa 1998’de neden aşırı tepki vermişti (50)?

Bütün bunlara rağmen hâlâ ‘un’a folik asit katılmasını haklı gösterebilmek için havanda su döğmeye devam etmelerini, dünyada pek çok ülke bunu yaparken (46), bu işin fikir babası olan Dr. Smithell’in (asıl fikir babası Dr. Smithell’e bağlantıları fısıldayan Sir ünvanlı, çavdar mahmuzu-ergot kullanan kadın doğumcu Norman Jeffcoate olduğunu sanıyorum, ama adamın hakkında bir şey bulunmuyor) bunu kendi ülkesine kabul ettirememenin üzüntüsü ile öldüğünü öğreniyoruz (51). Öldükten sonra çalışma arkadaşı tarafından yaptıkları çalışmaların Smithell adına savunulması da dikkate değer (52).

TERATHANASIA VEYA FETUS KATLİÂMI

Bazı ilaçlar etkilenmiş fetusların düşük ve ölüm hızını arttırarak doğum kusurlarını azaltır ki buna teratanazi (terato[-loji/Öte-]nazi) denir. Folik asitin NTH üzerindeki etkinliğinin bu şekilde olabileceği ve folik asit alan kadınlardaki kendiliğinden husule gelen düşüklerin artması da buna bağlanmaktadır. Bu da muhtemelen fertilitenin ve çoklu gebeliğin artması, yaşaması mümkün olmayan embriyoların belli bir safhaya geldikten sonra düşmesi ile olmaktadır. Umumi görüş folik asit takviyesinin fetusda nöral tübün normal gelişmesine izin vermesi ile NTH’ı önlediği şeklindedir (53, sayfa 40).

FOLİK ASİT TAKVİYESİ (FORTIFICATION)

Akıl ve mantığa uygun olmayan, tedaviye ihtiyacı olmayan ekseriyeti görmezden gelip, ihtiyacı olan/olmayan herkese sonuçlarının ne olduğu belirsiz bir şeyi zorla yedirmek gibi mantıksız bir uygulama olan ‘Un’a folik asit katma’ fikri nereden çıkmış, tahmin bile edemezsiniz (54)! Günümüzde uterus kasılması ile kanamayı durdurmak için ve migren tedavisinde kullanılan ergot alkaloidleri çavdar mahmuzu (Claviceps pupurae)’dan elde edilmektedir. Asırlar evvelinden bilinmektedir ki, bu mantar ile kaplanmış tahılların ve bunlardan yapılan unların yenilmesi ile Aziz Anthony ateşi, halüsinasyonlar, kangren, kadınların düşük yapması gibi belirtiler görülmekte idi (55) (Resim 2).

Resim 2. Çavdar mahmuzu ve Economist dergisinin Mayıs 2022 kapağı, akılları hep aynı şekilde çalışıyor!

Resmî olarak FA takviyesi ilk defa 1993de, yiyeceklere katılması 1998’de başlamış, NTH’da bir azalma görülmüş (56), ancak son çalışmada bu azalmanın olmadığı, önceki bulgunun yanlış değerlendirme olduğu belirtilmiş (57). Ancak bu araştırmaların geçersiz olduğu belirten yeni bir yayın  da var (58). Kan ve eritrosit FA seviyeleri gittikçe arttığı, kordon kanında bile varlığı, hatta tavsiye edilenin iki katına çıktığı görülmüş ve 2011de otizmdeki artış ile alakası olabileceği de belirlenmiş (59).

FA’in muhtemel zararlı tesirleri;

  1. İmmün disregülasyon
  2. Enflamasyon
  3. Oksidatif stres
  4. Mitokondrial disfonksiyon
  5. Çevresel toksinlerle (mesela glifozat) maruziyet ile alakalıdır.

Diyette folat verilmesinin sentetik FA verilmesine daha üstün olduğu araştırmalarda gösterilmiş (60). Ancak bu çalışmalarda da sıhhatli kişilerin genetik yapısı yani MTHFR mutasyonu olup olmadığı dikkate alınmamıştır. MTHFR mutasyonu olan kadınlarda FA takviyesi homosistein seviyesini arttırarak düşüğe (miscarriage) sebep olması sadece bir örnektir (61). Bütüncül tıp gözü ile bakıldığında ise (62) alınması gereken yerine, alınmaması gereken bir nutrientin verilmesinin anne ve bebeğinde yol açabileceği sorunlar tetkike muhtaçtır, bilhassa malthusian felsefesi güden Rockefeller tıbbını düşününce….

Peki ülkemizde durum nedir? Arama motoruna ‘sağlık bakanlığı, gebelikte folik asit’ ve ‘Folic acid, fortification, Turkey’ yazıldığında neler bulduğumuza bakalım; Halk sağlığı rehberinde 10. Sayfada yer alan cümle ‘Gebelik planlayan her kadının gebelikten en az 1 ay önce başlamak üzere 400-800 mikrogr/gün folik asit kullanması uygundur. NTH açısından yüksek riskli gruplarda (antiepileptik ilaç kullananlar, NTH gebelik öyküsü olanlar, diyabet, obezite vb.) NTH’nın önlenmesi amacıyla gebelikten 3 ay önce başlanan yüksek doz (4mg/gün) FA kullanımına gebeliğin 12. haftasına kadar devam edilir’ deniliyor. Ne yiyeceği, yediklerinde FA güçlendirmesi var mı, yok mu belli değil! Yeni bir makalede FA takviyesinin henüz teklif safhasında olduğu belirtilmiş (63).

FOLİK ASİT VE GLİFOSAT

Bir başka mühim bilgi; ABD’nin 1998’de çıkardığı kanuna göre katkılı unda 0.7 mg FA, 20 mg demir bulunması şartı var. Bu kanun çıkmadan çok daha evvel genetiği değiştirilmiş glifozatlı (RoundUp) mısır ve soya gevrekleri piyasada idi ve yaygınlaşmakta idi. Mısırın böcek öldürücü glifozata dayanıklı olması için bir bakteri geni eklenerek genetiği değiştirilmişti. Ondan sonra NTH görülme sıklığı arttığı için folat eksikliği meğer gündeme gelmemiş mi (64)?

FOLİK ASİT PROPAGANDASI VE AKL-I SELÎM

Arama motoruna ‘folik asit kullanılmalı mı’ yazdığımızda on binlerce birbirinin aynısı sayfanın arasında bulunabilen bilimsel yazı olarak Dr. Avşar ve ark. ‘Türkiye’de folik asit perikonsepsiyonel olarak kullanılmalı mıdır?’ adlı derlemesinin yukarda verdiğimiz bilgileri teyit etmekte olduğunu ve tebrik edilesi şu neticeye vardığını göreceksiniz; ‘Ülkemizde folik asit preparatlarının rutin kullanımının önerilmesinin, temel verilerde netlik olmaması dolayısı ile, doğru olmadığı, önceden NTH’li fetusa sahip anne adaylarında kan folik asit seviyelerine bakarak prekonsepsiyonel destek sağlanıp sağlanmaması kararının verilmesinin daha doğru olacağı, yiyeceklere folik asit ilave edilmiş ülkelerde de NTH sayılarında istatistiksel olarak anlamlı olmayan sonuçlar elde edildiği ve sağlam veriler elde edilinceye kadar (sadece) eksiklik olan vakalarda destek sağlanması gerektiği bilinmelidir’ denilmektedir (65). Yine daha 2020 yılında Q1 bir dergide yayınlanan bir makalede de benzer neticeye varılmaktadır (66). O halde ecdâdın dediği gibi her sakallıyı ‘dede’ zannetmemek lazım gelir değil mi canlarım?..

Hematologların, ‘iyi ama folik asit eksikliği anemisinde ağızdan verilen folik asit ile anemi düzeliyor’ dediklerini duyar gibiyim, kötü beslenme, alkol kullanımı gibi sebepler ile birlikte genetik yatkınlığın da olduğu bu durumda terapötik dozda, stabil ve kolay emilen bir drog elbette iyileşmeyi temin edecektir (67).

İLLÜZYON

Aristoya göre, ‘mantık (organon)’ düşünmenin aracıdır. Bizim itikadımıza göre ise kur’an ve sünnetden sonra akıl ve mantık en önde gelir (68). Aşı illüzyonu (69) ve Çiçek aşısının hikayesinde (70) bazı okumuş cahillerin Q1 dergilerde yayınlanmış ancak, akıl, mantık ve tecrübeye uymayan, başka maksatlar ile yapılmış çöp araştırmaları ‘bilim’ zannetmesinin neden yanlış olduğunu anlatmaya çalıştık.

‘İllüzyon’ yani beynin olmayanı var zannetmesinin ve bunun dünyanın ve siyasetin yönetimindeki yerini ‘İngiliz Derviş, Siyah Papanın Casusu’ gibi tarihin derinliklerini aydınlatan kitapların yazarı muhterem Mehmet Hasan Bulut bihakkın anlatmış, okunmasını tavsiye ederim (71). Acaba, folik asitin bu kadar hararetle HERKESE ve ZORLA yedirilmek istenmesi ‘nüfus çok fazla’ diyenlerin fikri olmasın!….

Peki sizce? Folat’ın tabii ve hakiki olanı mı yoksa sentetik ve muharref* olanı mı tercih edilmeli?!

‘Şimdi onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan bir grup, Allah’ın kelamını dinleyip iyice anladıktan sonra, onu bile bile çarpıtırlar’ (2-75).

* Muharref=Distorted “bir şeyin yerine başkasını getirmek, değiştirmek” (DİA)

Prof. Dr. A.l.i.ş.a.n Y.I.L.D.I.R.A.N – 12.06.2022

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz