Nasıl? Havalı değil mi? Bana arkadaşlarımın, Benjamin Button deme sebebi. Elim gitmiyor yazmaya, zihnimse uzaklaştırıyor.
Dikkat! Can sıkıcı bir yazı olabilir. Nedeni bilinmeyen ve teşhisi konulamayan ağrılarınız yoksa, bence okumayın boş yere bu yazıyı ve imkân bulursam devam edecek olduğum diğerlerini. Pisliği halı altına süpürmek tanımlanan “semptomları tedavi etmek” ve sebebe odaklanmadan sonucu ortadan kaldırmaya çalışmak fayda değil zarar verdiyse sizlere de, hikayem tanıdık gelebilir.
Evet yoğunum; ama AS (iltihaplı omurga romatizması) hakkında yazmayı bu denli erteleme nedenim, o seneleri hatırlamanın bende yarattığı hüzün. DM o kadar çok soru geliyor ki; keşke diyorum ilk teşhis konulduğu senelerde yazsaymışım. “Neden glutensiz yaşamayı deniyorum”un, 12 senelik hikâyesini özetleyen yanıtı olacak bu yazı serisi. Internette sayısız kaynak ve çok başarılı animasyonlar bulabilirsiniz ASnin tanımı hk. Ben size, popüler tabirle, 6 yaşında çocuğa anlatır gibi anlatacağım. Çünkü damdan düşenin halini, en iyi, damdan düşen anlar.
Rahmetli Suna Pekuysal’ı hatırlar mısınız? İşte AS, merhumeyi vefatından önceki senelerde kambur yapan hastalık. Kimbilir iç organlarında, gözlerinde ve diğer eklemlerinde, bilmediğimiz daha nelerle mücadele etti.
Çocuklukta çok ipucu yatıyor. Dizlerin sürekli ağrıması, ödem yapması; bunun, hızlı uzama ve ergenlik kaynaklı sanılması çok yaygın. 20-30 yaşlar arası ise en zor ve belirgin dönemi belki. Önce kalça ekleminde (sakroiliak) bir iltihap başlıyor. Alt omurlara kadar uzanıyor. Sanki alev yaklaştırır gibi yanıyor eklem ve omurlar (yangı). Vücut burada çetin bir savaş vermeye başlıyor. Ve sanki sprey deodorantla sıkar gibi, oraya kalsiyum püskürtüyor hasar gören eklemi onarabilmek için. Yani kemikten bir duvar örmeye başlıyor enflamasyon olan bölgelere yavaş yavaş.
Omurga; omurlardan ve sağa-sola öne-arkaya bükülebilmemizi sağlayan, omurların arasındaki kıkırdak yastıklardan (disk) oluşuyor. Omur-disk-omur-disk. Sandviç gibi. Bu disklerin etrafına kalsiyumdan duvar örülürse n’olur? Omurlar birbirine kaynar ve kazık gibi kalırız. Yukarıya doğru ilerler ve zamanla kambur bile olabiliriz. İşte bu kaynamaya ankiloz deniyor. Omurgaya yakın büyük eklemleri de tutuyor. Dizler, omuzlar, dirsekler..Hastalığın özeti budur.
Ama asıl soru şu? Ne oldu da vücut kendine saldırıyor? İltihabı başlatan ne? Neyi düşman ilan etti de durduk yere yangılar başladı? Bilinmiyor. Şu ana dek gittiğim hiçbir romatolog, ne olabileceği hk yorum dahi iletmedi. Beslenmeden söz etmedi. Özel bir diyet gerektirebileceğine değinmedi. Oysa diş ve kemik yapıları karbonhidratlı beslenmeyle eriyor ve hatta kafataslarımız bile her geçen yıl inceliyor.
Sonraki yazılarda, hastalığın bendeki geçmişine ve “Beni Türk Hekimlerime emanet etmeyiniz.” diyecek noktaya nasıl geldiğime ve neden Canan Karatay hocaya başvurduğuma değineceğim. Kimse alınmasın. Sadece şapkamızı önümüze alıp düşünelim. Biraz sarsılmak bazen iyidir, kendimize getirir.
İyi bir hastalık insanın yaşam değerini anlamasına yardımcı oluyor, bende A.s hastasıyım + iki gözümde uveıt var.